<$Blo6 Ağustos 2009 Perşembe
<$BloEğitim Şart Ama.

<$Blo

Üniversite giriş sınavıyla ilgili olarak tek tartışılan husus kaç sorunun yanlış olduğuydu.Oysa ilkokuldan itibaren test çözme yönteminde karar kılınmış olunması başlı başına tartışma konusu. Ferda Keskin, eğitim-öğretim sistemimizin çoktan seçmeli sınavlara endekslenmesi ve dershanelerin okulun yerini almasının sonuçlarını görmek için bir üniversite öğrencisinin sınav cevap kağıdına bakmanın yeterli olduğunun söylüyor.

FERDA KESKİN
Doç. Dr. İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yaşam boyu eğitim ilkesi, 'Bologna Süreci' adını taşıyan ve Avrupa çapında gerçekleştirilen yüksek öğrenim reformunun en önemli veçhelerinden biri. İnsanların lisans düzeyinde aldıkları öğrenimin dışındaki alanlarda farklı lisansüstü programlarına devam ederek ya da sertifika programı benzeri kısa veya uzun süreli eğitim süreçlerine katılarak kendilerini geliştirmelerini, yeni dereceler almalarını ve çok yönlü bir bilgi birikimi geliştirmelerini hedefliyor.

Yaşam boyu test

Kuşkusuz bu hedef sadece entelektüel bir kaygı değil, çünkü küreselleşmeyle birlikte profesyonel dünyanın hızla değişen iş tanımlarına ve ortaya çıkan yeni bilgi alanlarına çalışanların uyum sağlayabilmesi gerekiyor.

Başka bir deyişle, bilginin statik bir enformasyon birikimi olmadığını bir kez daha hatırlayan Avrupa öğretim mekanizmalarını yenilemenin yollarını arıyor.Bu girişimin ne kadar başarılı olacağı şimdiden bilinemez elbette, ama sanırım biz yaşam boyu eğitimi gerçekleştirmeye uygun bir ortam geliştirdik bile: dershane...

İlköğretimden orta öğretime, ardından yüksek öğretime geçişte ve örneğin kamu personeli olabilmek için girilmesi gereken sınavlara hazırlıkta dershanelerin vazgeçilmez bir yeri var. Başlangıçta okul kurumunun bıraktığı boşlukları doldurmak gibi bir işlev taşıyan bu oluşum, giderek bir tür 'gölge' okula dönüştü ve devasa bir endüstri haline gelerek neredeyse okulun yerini aldı. Hatta dershanelerin eğitimdeki baskın rolü o kadar pekişti ki artık kendi vakıf üniversitelerini kuruyorlar. Bunda da şaşıracak bir şey yok. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK gibi eğitimi belirleyen devlet kurumların bilginin ne olduğu, nasıl aktarılması ve nasıl sınanması gerektiğine dair benimsediği politikalara en iyi cevabı verecek tekniklerin geliştirildiği yerler oldu dershaneler. Bu tekniklerin uygulandığı alan olarak okula dönüşmeleri de girişimcilik ruhu açısından doğal.

Öğrenci sayaç mı?

Dolayısıyla burada asıl sorulması gereken soru yukarıda sözünü ettiğimiz eğitim politikalarını ilgilendiriyor. Sorunun cevabı ise basit. Bilgiyi art arda sıralanmış bir önermeler bütünü olarak düşünen, öğrenciyi bu bütünü devralmakla yükümlü pasif bir tür 'sayaç' gibi gören, bilginin sınanmasını da aynı bütüne dair soruların altındaki dört beş seçenekten birini doğru cevap olarak tercih etmek şeklinde tanımlayan ve bunu bütün hayata yayan bir eğitim anlayışı ile karşı karşıyayız.

Yazmayı bilmiyorlar

Durum bu olunca geçtiğimiz günlerde yapılan üniversiteye giriş sınavıyla ilgili en önemli tartışma da her zamanki gibi kaç sorunun yanlış sorulduğuna odaklandı ve gazetelerin birinci sayfasında manşet olarak yer aldı. Uzmanlara bu sorular uzun uzun danışıldı, ama ilk ve orta öğrenimin niteliği, yüksek öğrenimde aktarılan bilgiye yüklenen anlam, bilgi ile değişen dünya koşulları arasındaki ilişki gibi meseleler gündeme bile gelmedi. Oysa sınavı geçip de üniversite ortamına gelen öğrencilerin durumuna bakınca çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuz ortada.

Öncelikle dil sorunu: Bırakalım birçok üniversitenin eğitim dili olarak benimsediği İngilizceyi, Türkçe de bile öğrencilerin metin okuma ve yazma konusunda önemli bir sıkıntısı olduğu, hatta üniversiteye gelene kadar bir çok öğrencinin karşısına ciddi bir metin dahi çıkmadığı açık. Üniversiteye hazırlık sürecinde tüm vaktini test çözme tekniklerini öğrenme ve uygulamaya adamış ve hayatında hiç bir edebiyat metni okumamış öğrencilerle karşılaşmak çoktan şaşırtıcı olmaktan çıktı. Öte yandan bu basit bir dil (imla ve sözdizimi) sorunu da değil, çünkü ortalama bir öğrencinin bir metnin incelenmesi, çözümlenmesi, kavranması ve eleştirilmesi konusunda ciddiye alınabilecek bir fikre sahip olduğunu öne sürmek neredeyse imkansız. Günümüzde okuma kültürünün yerini giderek görsel bir kültüre bıraktığı ve okuma alışkanlığının zaten azaldığı yönünde yapılabilecek bir tespit bu durumu belli ölçüde açıklayabilir, ama sorunu ortadan kaldırmıyor. Oysa yukarıda sözü edilen beceriler gerek akademik gerekse de profesyonel kariyer yapmak isteyen öğrenciler için sahip olunması gereken temel nitelikler.

İntihale alıştırılıyorlar

Araştırmaya dayalı, ek kaynaklardan yararlanılmasını öngören, analiz ve eleştiri gerektiren yazılı bir ödev veya sözlü bir sunum hazırlanması, yani öğrencinin eğitim sürecine aktif olarak katılması gerektiğinde ise durum daha da vahim hale geliyor. Ödevlerin derste alınan notların bir özetinden ileri gitmemesi, daha da kötüsü başkasına yaptırılması veya bir kaynaktan alınarak ve çoğu zaman internetten indirilerek aynen kopyalanması, yani düpedüz intihal, sıkça karşılaşılan ve birçok durumda disiplin soruşturmasına neden olan sorunlar. İşin acı yanı da ödevini bu yöntemlerle yapan öğrencilerin bir kısmının yaptığını doğal bir şey sanması ve sorulduğunda samimi olarak başka yöntem bilmediğini dile getirmesi.


Dolayısıyla üniversiteye gelen öğrenci kitlesinin önemli bir bölümü, analiz ve kavrama yeteneğinin yanısıra yorum, sentez ve ifade kabiliyetinden de yoksun. Bu da orta öğretimde nerede durduğumuzun kanıtlarından biri.

Mesele bundan ibaret değil elbette ve daha ürkütücü boyutları da var. Mesela öğrencilerin yazılı sınavlara verdikleri cevaplarda, bir dilekçe yazımında veya öğretim kadrolarıyla yaptıkları e-posta yazışmalarında dahi ciddi dil ve muhakeme hataları yapmaları ve bu konudaki uyarıları anlamakta veya ciddiye almakta güçlük çekmeleri. Basit ama dehşet verici bir başka örnek ise, öğrencilerin her tür iletişim için gitgide SMS dilini benimsemeye başlamış olması. Bir felsefe sınavının cevap kağıtlarını okurken Platon yerine 'Plt' ifadesine rastlamak artık şaşırtıcı değil. Eskiden sınav başlarken 'Cevap kağıdına adınızı ve soyadını yazmayı unutmayın' ya da 'İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz' gibi hatırlatmalar yapılırdı. Şimdi buna bir de 'SMS diliyle yazılmış cevaplar dikkate alınmayacaktır' gibi garip uyarılar eklemek zorunda kalınabiliyor.

Öğrenmeyi yeniden öğretmek

Hal böyle olunca sınavların okunup değerlendirilmesi süreci de bir kabusa dönüşebiliyor. Öğretim kadroları çoğu zaman cevaplardaki dilsel ve düşünsel tutarlılık sorunlarını görmezden gelip, belli bilgi parçacıklarını hatta anahtar sözcük ve kavramları ayıklamak ve verilecek notu bir bütün olarak cevabın niteliğinden çok bu parçacıkların niceliği üzerinden saptamak durumunda kalıyor.

İşte bu noktada dershane kavramı tekrar devreye girip üstüne düşeni yapıyor, çünkü kitle dersi alan öğrencilerin kayda değer bir bölümünün ya bireysel olarak ya da toplu halde özel ders aldıkları; bu durumu değerlendiren bazı kişilerin dershane tarzında eğitim veren gayrı resmi mekanlar kurup buralarda üniversitelerdeki dersleri tekrarlayan dersler açtığı ve bu dersleri alan öğrencilere geçer not alma güvencesi verecek kadar ileri gittikleri biliniyor.

Sonuç olarak pek çok öğrenci üniversiteye akademik eğitimin, sağdan soldan bulunmuş veya satın alınmış notların ezberlenmesiyle sınavına girilen, dışardan özel ders alarak geçilebilen ve/veya ödevleri yukarıda tarif edildiği biçimiyle yapılıp teslim edilen derslerden ibaret bir süreç olduğu kanısıyla geliyor ve bu kanıyı sonraki yıllarda kırmak çok zor oluyor.

Ne yazık ki bugün artık üniversitelerin önceliklerinden biri, öğrencilere orta öğretimde bilgi diye sunulan şeyi ve onun alımlanma biçimini unutturup 'öğrenmeyi yeniden öğretmek' oldu.

Yüksek öğretimin öğrencilerin ezici çoğunluğu tarafından sadece belirli bir alanda diploma almaya yönelik araçsal bir akılla tamamlanması, kendini geliştirme ve bilgi temelinde özgürleşme gibi temel değerlerin bu süreç içinde kendiliğinden iptal olması gibi etik sorunlar bu arada akla bile gelmiyor.

Ezberde ısrar ediyoruz

Oysa değişen dünyanın üniversite mezunundan beklentisi bir diplomadan ibaret değil. Son yıllarda yapılan araştırmalar üniversite mezunlarının büyük bir çoğunluğunun profesyonel hayata veya akademik kariyere uzmanlaştıkları alanın dışında bir alanda girmek zorunda kaldığını ve başvurular için giderek artan biçimde disiplinlerarası bir bilgi ve beceri donanımı talep edildiğini gösteriyor. Özellikle hizmet sektöründe hızla dönüşüm geçiren iş tanımları iletişim teknolojilerindeki gelişmeyle birleştiğinde yüksek öğrenimden beklenti, belli başlı bir kaç teknik alan dışında, meslek edinmekten çok profesyonel hayata farklı alanlarda dahil olabilmeyi sağlayacak bir formasyona doğru evriliyor. Dolayısıyla üniversite eğitimi de kendi içine kapalı mesleki bir yoğunlaşmadan çok bu eğilimi karşılayacak zenginlikte bir donanım vermek ve bunu yaşam boyu sürdürülebilecek bir şey haline getirmek zorunda.

Bu donanım giderek küreselleşen, aynı zamanda derin bir kültürel çeşitlilik arzeden dünyanın gerektirdiği ve verili kuralları takip etmenin ötesine geçip belli becerileri yaratıcı bir biçimde kullanmayı sağlayacak kapasitelerin tutarlı bir biçimde geliştirilmesini gerektiriyor.

Doğru algılama ve kavrama, soru sorma, eleştirel akıl yürütme, geçerli yargıda bulunma, kendini ifade etme ve çözüm odaklı tartışma olarak tanımlayabileceğimiz özellikleri geliştirecek ve bunu disiplinlerarası bir bilgilenme sürecinde gerçekleştirecek olan bir eğitime ihtiyaç var.

Biz ise liseye ya da üniversiteye girmek, hatta kamu sektöründe iş bulabilmek için bile merkezinde test çözme teknikleri ve ezber olan bir bilgi ve eğitim anlayışında ısrar ediyoruz.

Etiketler: , , ,

<$Blo23 Temmuz 2007 Pazartesi
<$BloYarının meslekleri, azalan su kaynaklarında 'yatıyor'

<$Blo


Küresel ısınma, çevre sorunları ve gittikçe azalan enerji kaynakları; hidrojeoloji, nükleer enerji ve çevre gibi mühendislik dallarını, geleceğin yıldızı parlayan meslekleri haline getirdi. Otomotiv mühendisliği, mali krizleri çözme konusunda uzmanlar yetiştiren aktüerya gibi bölümler de gittikçe popülerleşiyor

Tüm dünya gibi Türkiye'nin de gündeminden son dönemde düşmeyen küresel ısınma ile çevre sorunu, yakın geleceğe damgasını vuracak iş dallarını da beraberinde getirdi. Enerji açığı ve su kaynaklarının hızla tükenmesi hidrojeoloji ve enerji mühendislerinin yıldızını parlatacak gibi görünüyor. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunçalp Özgen gelecekte duyulan ihtiyaçlara göre üniversitelerin program açtıklarını ve bu alanda gelecekte bu mesleği icra edecek gençler yetiştirdiklerini belirtiyor. Bu amaçla lisans düzeyinde yalnızca Hacettepe Üniversitesi'nde eğitim veren aktüerya, hidrojeoloji ve otomotiv mühendislikleri programlarını açtıklarını anlatan Özgen, özellikle hidrojeoloji ve enerji mühendislerinin gelecekte yıldızlarının parlayacağını belirtiyor.

EOLOJİ VE SU BİLGİSİ VERİLİYOR
Prof. Özgen şu bilgileri veriyor: "Hidrojeoloji su kaynaklarının bilimsel olarak incelenmesi yönetimi ile ilgili bir alan. Bu konuda derinlemesine bilgi sahibi olan, jeolojiyi bilen ve üzerine su bilgisi de olan gençleri yetiştirmek için bölümü açtık. Gençler 2 yıl jeoloji okuyorlar, üzerine de hidroloji. Bir de ülkenin ihtiyacını düşünerek makine mühendisliği içinde otomotiv mühendisliğini açtık. Yurtdışı ihracatın yüzde 65'i bu alandan. Alman Eslingen Üniversitesi ile işbirliği içindeyiz, Mercedes fabrikaları da destekliyor. Dersler İngilizce ve Almanca dersler. Bir de sigorta şirketlerinde ve mali kuruluşlarda riskli durumlarda başvurulabilecek uzmanları yetiştirmek için aktüerya bilimlerini açtık." Tıp gibi alanların her zaman geçerli olacağını anlatan Özgen, yenilik getiren mesleklerin önemine dikkat çekiyor: "Mühendis her yerde var. Ama ara alanlarda güçlü insanlar yetiştirmek gerek. Malzeme mühendisliğinin bu açıdan gelecekte önünün çok açık olacağını düşünüyorum. Aynı şekilde enerji, gıda mühendisliği gibi alanlar da gelecekte prim yapacak. Kömür ve doğal gaz kaynaklarının sınırlı olması ve Türkiye'de de nükleer enerji tartışmalarının sık sık gündeme gelmesi de gelecekte Nükleer Enerji Mühendisleri'nin iş olanaklarının artacağını gösteriyor."

'OKUL DEĞİL MESLEK SEÇİN'
Meslek seçiminde iş garantisi bulunmasının gençlerin tercihlerinde önemli olduğunu söyleyen Prof. Özgen, şu önerilerde bulunuyor: "Bir moda meslekler var, yarın geçer bunlar. Gençlerin hatası meslek değil, üniversite seçmeleri. İlla da şu üniversitede okuyayım da ne olursa olsun diyorlar. Üniversite 4 sene okuyacağınız bir durak. Sonra o mesleği yapacağız. Yarın mesleği yaparken mutlu olmak lazım. Önce mesleğinize karar verin. Sonra en iyi bu mesleği nerede okuyabilirim diye araştırın. Bir de o şehirde sizi okutmaya ailenizin gücünün yetip yetmediğine bakın, yurt olanaklarını araştırın."

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

<$BloGeçen yılın birincileri ne tercih yaptı?

<$Blo



SAY-2 PUAN BİRİNCİSİ: Onur Tidin: Bilkent Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği.

SÖZ-2 PUAN BİRİNCİSİ: Yiğit Cem Öztürk: Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi.

DİL PUAN BİRİNCİLERİ: Umut Toprak: ODTÜ Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği. Sezgin Demir: Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği. Osman Berker Yağcı: Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği

SÖZ-1 VE EA-1 BİRİNCİ- LERİ: Abdurrahman Yılmaz: ODTÜ Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği. Server Çimen: ODTÜ Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği. Okan Çalışkan: Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği.

'Uzay araştırmaları Türkiye'de pahalı'

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, kendi gençlik döneminin en gözde üniversite programlarının tıp, hukuk ve mühendislikler olduğunu söylerken, "Şimdi değişen trend elektrik, elektronik, bilgisayar mühendisliklerinde" diyor. "Herkes işletme yazınca bu mesleğin gözdeliği azaldı" diyen ve tıpta mecburi hizmet zorunluluğu kalkınca ilginin arttığını anlatan Aras, "Astronomi ve uzay bilimleri de dünyada ilgi gören alanlar. Ama Türkiye'ye pek uygun değil. Çünkü bu alanda araştırma yapmak çok pahalı" diyor. Gençlerin meslek tercihlerinde "iş garantisi" olmasının önemine dikkat çeken Aras, "Ama hiç okumak istemedikleri bir alanda eğitim görmeyi de önermem. Sevmediği bir alanda okuyan ve o işi yapan genç hayatta mutsuz olacak. Mutsuzken başarıyı yakalamak da çok zor olur" diye konuşuyor.

Avrupa pazarı için finans matematiği

Avrupa finans pazarında süregelen gelişme, büyüme ve entegrasyon nedeniyle finans mühendisliğinin teknik özelliklerini bilen ve bu özellikleri anlayan insan gücüne daha fazla ihtiyaç duyulmaya başlanması, İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne Türkiye'de ilk defa 'finans matematiği' programını açılması sonucunu doğurdu. Program, matematik eğitimi almış olmanın yanında, uluslararası finans, risk analizi ve sermaye yatırımı konularında uzmanlaşmış öğrenciler yetiştiriyor. Boğaziçi Üniversitesi de aynı alanda yüksek lisans programı yürütüyor.

Etiketler: , , , , , , , , , , ,

<$Bloİstikbal vaat eden üç ayrı mühendislik

<$Blo


Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği (SAY-2)
Petrol ve doğalgazın aranması, sondajı,üretimi ve taşınması konularında mühendislik eğitimi alırlar. Petrol yataklarının verimliliği ve potansiyeli bu dalın uzmanlarınca belirlenir. Bu bölüme girmek isteyenlerin üstün bir akademik yeteneğe ve fen alanında başarıya sahip olmaları gerekiyor. Öğrenim süresi 4 yıl. Bölümde okutulan bazı dersler; Matematik, fizik, kimya, genel jeoloji, sondaj mühendisliği, petrol kurtarım teknikleri ve mukavemet. Mezunlara "Petrol ve Doğalgaz Mühendisi" unvanı verilir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, özel petrol şirketleri, petrol ve doğalgaz hattı taşıyan kuruluşlarda çalışabilirler.

Elektrik Elektronik Mühendisliği (SAY-2)
Bölüm mezunlarının iş bulma imkânı oldukça yüksek. Çeşitli elektronik aletlerin ve iletişim sistemlerinin planlanması ve yapımı ile işletilmesi konusunda faaliyet gösteren özel kuruluşlar, çeşitli fabrikalar ve endüstriyel otomasyon sektöründe çalışabilirler.

Bilgisayar Mühendisliği (SAY-2)
Öğretim süresi 4 yıl. Yönetim, endüstri, eğitim, ticaret kısaca her alanda iş bulabilirler.

'Yüksekokulları küçümsemeyin'
Prof. Dr. Necla Pur gençlere meslek yüksekokullarını küçümsemeleri tavsiyesinde de bulunuyor. Pur'a göre buralardan mezun gençlerin iş bulma şansı da hayli yüksek: "Piyasanın ihtiyacı olan gençler buradan çıkıyor ve hemen iş buluyor. Ayrıca lisans eğitimine de geçebiliyorlar. Müzisyen ve animatör yetiştirmek için önümüzdeki yıl program açacağız. Diş teknisyenliği, takı tasarımı gibi bölüm mezunlarının kapışıldığını biliyorum. Bir de önümüzdeki yıllarda aç kalmayacak mezunlar halkla ilişkilerciler olacak. Ayrıca İngilizce Fransızca başta olmak üzere İspanyolca, Rusça tercümanlara da ihtiyaç olacak. Okul öncesi öğretmenliği de gelecekte önemli olacak."

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

<$BloEvde yaşlı bakımı bir iş dalı haline geliyor

<$Blo


Ortalama yaşam süresi uzadıkça, yaşlılara evde bakım da gittikçe gelişen ve kriterleri yükselen bir meslek dalı haline geliyor. Beslenme ve diyet konularında uzmanlaşmak da gençlere yeni kapılar açabilir
Elektronik, elektrik ve bilgisayar gibi mühendislik dalları popülerliğini korur ve işalanı yaratmaya devam edereken, hizmet sektöründe yer alanlar ve bu konuda ilginç fikirler üretenlerin yüzü de gelecekte hayli güleceğe benziyor... Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç bu sektörde gençlerin önünün çok açık olduğunu söylerken, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu da tüm dünyada disiplinlerarası çalışmaların giderek önem kazandığını, gençlerin özellikle yüksek lisanslarını bu alanlarda yapmaları gerektiğini vurguluyor.

MÜHENDİSLİK ŞART DEĞİL
Prof. Kadri Yamaç, gelecekte prim getirecek mesleklerden birinin yaşam süresinin uzaması ile ortaya çıkan "yaşlılara evde bakım" projesi olduğunu söylüyor. Gazi Üniversitesi'nin önümüzdeki dönemlerde Tıp Fakültesi ve Hemşirelik Yüksek Okulu bünyesinde ön lisans ya da lisans eğitimi veren bu konu ile ilgili bir program açmayı planladıklarını anlatan Yamaç şöyle konuşuyor: "Avrupa'da olduğu gibi Türkiye'de de insan ömrü uzuyor. Ve aynı şekilde Avrupa'da olduğu gibi Türkiye'de de yaşlı ve zengin nüfus zamanla artacak. Bu insanların hastanelerde bakımları yerine evlerinde sağlık personeli, hemşire, doktoru ile bakımı gündeme gelecek. Girişimci zihniyete sahip gençler bu alanlarda çalışabilirler. Bu alanda büyük bir boşluk var." Prof. Yamaç, bir başka gelişen sektörün de bilişim olduğunu vurgulayarak şunları belirtiyor: "Herkesin bilgisayar, elektrik, elektronik mühendisi olmasına gerek yok. Web sayfası tasarımı, sanal mağazacılık konularında çalışmak da mümkün. Ön lisans düzeyinde bilgisayar programcılığı gibi alanlarda bunları öğrenebilirsiniz. Evet mühendislik prestijli belki ama girişimciliğinizi kullanabileceğiniz ön lisans programlarına da kayıt olunmalı. Yazılımcı, bilgisayar ve elektrik mühendisini buluyorsunuz ama bunların koordinasyonunu sağlayacak sistem operatörü de olmak zorunda."

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

<$BloEn gözde meslekler rehberi

<$Blo

Üniversite adayları dikkat: En yeni ve gözde meslekler hangileri? Hizmet sektöründe kimler kazanacak? Hangi bölüme kaç puanla giriliyor... Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinin rektörleri gençlere kararlarında yardımcı oluyor


Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sonuçları açıklandı. Gençler geleceklerini şekillendirecek tercihlerini yapacak. Ancak hepsinin tercihlerine aynı kriterler yön verecek: Kolay iş bulmak, yüksek bir gelir ve başarılı bir kariyer...

GELECEK HÂLÂ TIPTA VE MÜHENDİSLİKTE YATIYOR
Bilgisayar, elektrik, elektronik mühendislikleri, tıp gibi "geleneksel" bölümler hâlâ güncelliğini koruyor. Son dönemde popüler hale gelen genetik mühendisliği, moleküler biyoloji gibi alanların yanı sıra pek gündeme gelmeyen, ancak uzmanların "geleceğin meslekleri" arasında saydığı; aktüerya, finans matematiği, hidrojeoloji mühendisliği gibi programlar da, istikbal kaygısı taşıyan gençlere yeni alternatifler olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği (AB) süreci üniversitelerde ilgili programların açılmasını sağlarken, küresel ısınma ve su kaynaklarının hızla tükenmesi gibi "çevresel" konularda, bu alanlardaki uzmanların işsiz kalmayacağının bir göstergesi olarak kabul ediliyor...

ABD'nin 2000 yılında yaptığı yatırımlar, mühendisliğin farklı alalarının öne çıkacağının sinyallerini veriyor. Bunlar arasında malzeme sentezi ve üretimi, lojistik, bilişim ve iletişim, bioteknoloji gibi alanlar dikkati çekiyor. Önümüzdeki yıllarda makine, bilgisayar, malzeme, endüstri, çevre, balıkçılık teknolojisi, metalurji ve malzeme gibi mühendislik alanların daha çok ön plana çıkması bekleniyor. Ayrıca işletme, fiyatlandırma uzmanlığı, promosyon analistleri, kalite mühendisleri, marka araştırmacıları aranan mesleklerden olmaya aday. Örneğin Fransa'da yeni açılan iş yerlerinin yüzde 79'u teknoloji tabanlı. Şirketlerin yüzde 61'i teknoloji eğitimi almış elemanları tercih ediyor. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, bazı mesleklerin moda olmasının öğrenci tercihlerini etkilediğini söylüyor. Eczacılık ve kimya mühendislerinin modası geçtiğini anlatan Akbulut, hem dünyada hem Türkiye'de elektronik ve elektrik ile bilgisayar mühendisliğinin ilk sırada tercih edilen programlar olduğunu anlatıyor.

'BİLGİSAYAR SEKTÖRÜ CAZİP'
Yazılım ve elektroniğin daha 15 yıl gözde olacağını anlatan Akbulut, ABD Avrupa ve Türkiye'de bu alanlardaki mühendislere yönelik bir "açlık" olduğunu vurguluyor, İngilizce eğitim veren tıp fakültelerine de büyük ilgi olduğunun da altını çiziyor. Prof. Akbulut, gelecekte yıldızı parlayacakların ise özellikle metalurji ve malzeme mühendisliği olduğunu belirtiyor, nano teknoloji ile uzay ve havacılık alanlarının da önemine işaret ediyor. Bu dalların önemli olduğunu bildikleri için yıllar öncesinden bu programları açtıklarını hatırlatan Akbulut'un gençlere tavsiyesi ise şöyle: "Bazıları sadece ODTÜ olsun hangi bölüm olursa olsun diyor. Bence sevdikleri bölümde okusunlar. O bölüm Anadolu üniversitelerinde varsa oraya gidebilirler. Sadece diploma artık işe alınmanıza yetmez."

'HEMŞİRELİK DE ÇOK CAZİP'

Son yıllarda tıp fakülteleri özellikle de İngilizce eğitim verenler yine yükselişe geçti. Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necla Pur Marmara Üniversitesi olarak Tıp Fakültesi'nde de disiplinlerarası çalışmalar yönünde girişimlerde bulunduklarını anlatarak şöyle konuşuyor: "Tıp bence geleceğin mesleği. Biyomedikal mühendisliği yükselecek bir alan. YÖK'e bu programı açmak için başvurduk. Kardiyoloji, kalp nakil ameliyatları, genetik alanındaki çalışmalar, organ nakli, genetik mühendisliği geleceği olan alanlar. Yine tüp bebek konusunda yapılacak çalışmalar da çok önemli olacak." Prof. Pur, Türkiye'nin iyi yetişmiş hemşire ihtiyacının doktordan daha fazla olduğunu da belirterek, "Sağlık özelleştirmeleri nedeni ile yüksekeğitimli hemşirelere ihtiyaç artıyor. Bir profesör maaşı kadar ücret aldıklarını ve iyi yetişmişlerin kapışıldığını söyleyebilirim. Özel sektör iki yıllık değil, 4 yıllık üzerine, yüksek lisans ve doktora yapan hemşireleri istiyor. Ayrıca bizimki ile birlikte Türkiye'deki 4 Sağlık Eğitim Fakültesi Bakanlar Kurulu onayı ile Sağlık Bilimleri Fakültesi oldu" diyor.

Etiketler: , , , , , , , , , ,

  • ANASAYFA